Artemia çıkarma kısaca tatlı suyu kaya tuzu ile tuzlandırarak ve bol oksijen vererek çıkarabilirsiniz. Artemia’yı beta balıklarına, lepisteslere, vatozlara ve diğer tüm canlı doğuran ve yumurtayla üreyen balık türlerine verebilirsiniz. Artemia çıkarma işlemi aslında ilk denemelerde çok zor gibi görünse de aslında Hemenaşağıdaki AYT’de en çok çıkan konuları 2022 inceleyerek çalışma programınızı buna göre revize edebilirsiniz. AYT’nin En Önemli Konuları Matematik : Türev, İntegral, Trigonometri, Limit, Logaritma, Permütasyon-Kombinasyon ve Olasılık, Polinomlar, Fonksiyonlar, Karmaşık Sayılar YGS'de En Çok Sorulan ve Çıkan Konular : Türkçe Paragraf Bilgisi : YGS Türkçe bölümünün yarısından fazlasını oluşturan bu konuya ağırlık vermenizi öneriyoruz. Öğrenciler bu konuyu ne kadar hafife alsa da aslında hataların en fazla yapıldığı ve sınav süresinin en çok harcandığı konulardan birisidir. Paragraf Bukonuya dair çeşitli denemelerde bulunsalar da, Tiktok uygulaması kısa süre içerisinde bu tarz kötülemeleri ekarte etmeyi başardı. Bugün artık her yaş kitlesini Tiktok içerisinde bulabilecek duruma kadar gelmiş durumdayız. 2017 yılında bir zamanların kısa video paylaşımındaki öncü ismi olan Vine’nın Buyüzden ehliyethane.net olarak her ders için ayrı ayrı sınavlar hazırlanmıştır. Bu sınavlardan 10 adet çözmeniz durumunda sınavlardan geçecek kadar ders bilgisine sahip olunacaktır. Kısa Hızlı Deneme testleri. 50 Soruluk deneme sınavları adaylar için bazen uzun ve sıkıcı yorucu olabilmektedir. Bu yüzden 25 sorudan GerçekleşenYGS'lerde testlere yönelik şu konu analizleri yapılabilir. Sınavlarında tüm adaylara puan getirisi yüksek olan matematik testinde sorulan 40 sorunun 20 tanesi rasyonel sayılar, üstlü-köklü ifadeler, çarpanlara ayırma ve problemlerden gelmişti. Geometri dersinde ise en çok soru getirisi olan konular açı-kenar 2R3D. Üniversite sınavına hazırlanan arkadaşlar sınava son 45 gün kaldı. Bu da demek oluyor ki, 45 gün sonraki gün olan cumartesi günü TYT sınavında karşınıza gelecek olan soruları çözüyor olacaksınız. Bize göre üniversite sınavlarının en kritik aşaması son aylardır. Bu nedenle de sizlere tyt sınavına 45 gün kala çalışma önerileri sunarak, netlerinizi arttırma yöntemlerini açıklıyoruz. 2 milyondan fazla adayın katılım göstereceği TYT sınavına 45 gün kala, sınava katılacak arkadaşlarımıza çalışma önerileri sunarak, tyt netlerini arttırma yöntemlerini açıklamak istiyoruz. Sınava son 45 gün kala neler yapıldığında tyt netleri ve tyt puanları artar? İşte detaylar… Üniversite yerleştirme sınavı olan YKS için geri sayım başladı. Adayların yoğun şekilde çalışmalara devam ettiği bu süreçte, sınav için son 45 gün kaldı. Sınavın ilk aşaması olan TYT sınavından yüksek puan almayı hedefleyen adaylar, bu alandan çıkabilecek konulardaki eksiklerini tamamlamaya çalışıyor. Bununla birlikte sınava 45 gün kala daha verimli neler yapılması gerektiğini düşünen adaylar, etraflarındaki tecrübeli insanlara çalışma önerleri ve daha yüksek puan almak için ne gibi yöntemler uygulamaları gerektiğini soruyor. Biz de yılların vermiş olduğu sınav tecrübelerimizden yararlanarak, bahse konu hakkında bilgi vermek istiyoruz. TYT Sınavına 45 Gün Kala Çalışma Önerileri ve Netleri Arttırma Yöntemleri YKS ile birlikte, üniversite sınavlarından ilki olan TYT sınavında çıkan soru tipleri tamamen değişmiştir. Sorularda anlama, muhakeme etme ve görsel zekadan yararlanma ön plana çıkarılmıştır. Bu nedenle okuduğu anlamadan geçmek veya aynı soruyu tekrar tekrar okumak soruların çözümünde büyük zaman kaybı yaratmaktadır. Bu zaman kaybı okuma yaparak giderilebilir. Sınava hazırlanan her aday, ders çalışmaya başlamdan önce ağır ve ağdalı uslüpla yazılmış bir kitabı, makeleyi veya köşe yazısını muhakkak okumalıdır. Kitap okumanın şu dönemde gereksiz zaman kaybı yaratacağını düşünmek büyük yanlıştır. Bu nedenle adaylara ilk ve en önemli çalışma önerimiz, her gün en az yarım saat olmak üzere bir şeyler okumaları gerektiğidir. TYT sınavı zamanla yarışmanın hat safhada olduğu bir sınavdır. Zamanı kontrol altında tutma heyecanın asgari düzeye indirilmesi ve stres yaşanmaması adına çok önemlidir. Bu nedenle TYT sınavında hızlı olmak ve soruları seri şekilde yapmak oldukça önemlidir. Bu sağlayacak yegane yöntem ise bol deneme çözmektir. Sınava hazırlanan arkadaşlarımıza kademeli olarak arttırmaları gerektiğini belirterek, şu süreçte bol deneme çözmelerini öneriyoruz. 7 haftalık süreçte, ilk ve ikinci hafta 2’şer deneme, üçüncü ve dördüncü haftalarda 3’er deneme, beşinci hafta 4 deneme ve son iki haftada her gün deneme çözmelerini öneriyoruz. Denemeler, soruları anlama, kavrama ve çözme konusunda hız kazanmalarını, yeni soru tiplerini öğrenmelerini ve eski soru tiplerini yeniden hatırlamalarını sağlayacaktır. Denemelerde yapılamayan sorular üzerinde yoğunlaşmak ve bu soruları yapabilecek birisine çözdürmek netlerin arttırılmasında çok önemlidir. Her öğrenci, her soru tipini yapabilecek durumda değildir. Bu nedenle yapılamayan soruları es geçmeden başkalarına çözdürmek, yeni bir soru tipi öğrenme konusunda büyük fayda sağlayacaktır. Denemelerde üst üste aynı konudan soru kaçırılması durumunda o konudan kısa bir tekrar yapmak ve eldeki kaynaklardan bu konu hakkında soru çözmek problemin kökünü kurutmak açısından çok önemlidir. Bu nedenle, denemlerde üst üste hangi konudan soru çözemiyorsanız, bunları bir kenara not almanızı tavsiye ediyoruz. Bu sayede eksiklerinizi kolaylıkla keşfederek, sorun büyüden çözüm odaklı davranmış olursunuz. Bir diğer önerimiz ise, bol etüd almaya, birebir ders almaya özen gösterin. Yaptığınız sorularla ilgili daha kolay yöntemler var mı? Yapamadığınız sorular için ne gibi yöntemler denemelisiniz? Etüdlerde bunları sorgulayın. Her boşlukta hocalarınızın peşini bırakmayın. Yapamadığınız soruları muhakkak çözdürün. Hata yapma lüksünüz az olduğunu düşünerek, bu soruyuda atlasam da olur diye düşünmeyin. Kendinizi televizyon, akıllı cep telefonu ve bilgisayar gürültüsünden olabildiğince uzak tutun, kafanızı dinç tutacak şeyleri yapmaya özen gösterin. Temiz havada yürüyüşe çıkın, sevdiğiniz şarkıları dileyin veya fazla uzun kalmamak şartıyla arkadaşlarınızla buluşup, onlarla sohbet edin. Önümüzdeki yıl içerisinde kazandığınız üniversitenin kampüsünde olduğunuzu düşünerek, içinizi ferahlatın, gereksiz yere uykunuzu harap edecek düşüncelerden uzak durmaya çalışın. Gün içerisinde çalışma konusunda vicdanınızın rahat olduğunu düşünüyorsanız, daha fazlası için kaygılanmayı bırakın. Kaç net yapmanız gerektiğinden daha çok bir net daha fazla yapabilmek için şu son 45 günde ne yapmanız gerektiğini düşünün. Matematik, Türkçe, sosyal veya fen konularından basit olduğunu bildiğiniz ancak çok fazla test çözmediğiniz için denemelerde sürekli benzer hatalardan dolayı yanlış yaptığınız konuları muhakkak tekrar edin. Netlerin artması noktasında konu tekrarı ve bir kaç test üzerinden konuları pekiştirmek çok etkili olacaktır. Din kültürü ve ahlak bilgisi ile Felsefe derslerinden kısa bir kaynaklar bulun, konu özeti şeklinde olan bir kaynağı sınava kadar en az iki kez baştan sona okuyun. Kaynaktaki konulardan sorular çözmeye özen gösterin. Boşlama veya bu kısımları zaten yaparım gibi bir düşünceden hareketle bu iki dersi ihmal etmeyin. En kolay sorularda dahi zorlanabilirsiniz ve sınav sonrası telafisi olmayacak yanlışlar yapabilirsiniz. Sayısal bölümden sınava hazırlanan arkadaşlarımız, biyoloji dersini tekrar etmeyi unutmayın. Okulda tutmuş olduğunuz notların tekrarına yavaş yavaş başlayın. Fizik ve kimya dersi için de sorusunu çözemediğiniz konular için vakit ayırmayı unutmayın. Kısa tekrarlar yaparak, bol soru çözmeye odaklanın! İnsanın içerisinde var olan birikimi en iyi bilen kendisidir. Var olan birikiminizi küçümsemeyin, sınavın hayatınıza dair bir aşama olduğunu bilerek bu birikimin açığa çıkmasına izin verin. 2019 TYT netlerini arttırmak bilinmesi gereken en önemli şey Kişinin kendisini bu sınavın sadece bir geçiş sınavı olduğuna inandırarak hareket etmesiyle mümkündür. Kaygı, stres ve heyecan bu noktadan hareketle en asgari düzeye indirecektir. Deneme nedir? Edebiyat türü olarak deneme nedir?… Denemenin özellikleri nelerdir? Deneme özellikleri… Türk edebiyatında deneme… Temsilcileri kimlerdir? Deneme türleri… Tüm bu bilgiler Edebiyat Çocukta… Deneme nedir? Bir edebi tür olan deneme fert ya da toplum yaşamına ait bilimsel ya da popüler bir konuyu anlaşılması kolay ama sanat ile bilgi düzeyi bakımından derinlikli, düşünce boyutuyla ve duygu ile veren, estetik boyutu ile de doyurucu bir şekilde ortaya koyan metinlerdir. Denemeler, çok özgür metinlerdir. Yazar, dilediği tüm konuları denemesinde işler. Sanat, yazın, yaşam, bilim, felsefe, ruh bilim ve ilahiyat… vb. pek çok değişik disiplin, denemelerin konusu olabilir. Yazar, fikirlerini çok serbest, oldukça özgür ve ispatlama gayesine sahip olmadan dile getirir. Denemenin bu niteliği, onu en fazla okunan türlerden biri yapmıştır. Deneme ilk olarak Rönesans ile beraber, Montaigne ile bir tür olmaya başlamış ve edebiyatta kullanılmıştır. Montaigne, denemeleri ile bugün de en çok okunan yazarlardandır. Türk yazınında denemenin öne çıkan isimleri şunlardır Nurullah Ataç Cemil Meriç Suut Kemal Yetkin Enis Batur Nurettin Topçu Salah Birsel Sabahattin Eyüboğlu Vedat Günyol Bilhassa Cumhuriyet dönemine, Nurullah Ataç “Okuruma Mektuplar, Günce 1-2, Karalama Defteri ve Söz Arasında vb.” eserleri ile damgasını vurmuştur. Cemil Meriç de “Jurnal 1-2, Bir Dünyanın Eşininde, Kültürden İrfana, Kırk Ambar ve Umrandan Uygarlığa” isimli kitapları ile en fazla okunan Türk yazarlardan biri olmuştur. Denemelerin konusu nedir? Rönesans’la ve Hümanizm’le yazın gündemini işgal eden deneme türünün temel konusu insandır. İnsan ile alakalı her şey denemelerde işlenir. Bir açıdan denemeler, insanın ontolojik durumunu derinlikli olarak ele alır. Deneme metinlerinde özgür bir perspektif geliştirilir. Denemeler, okuru, ilk andan başlayarak kendine çeker. İnsanların, varlıkların, eşyaların ve hadiselerin yeni ve özgün yanlarını ortaya koyan denemeler okurlara dünyada bulunduklarını duyumsatır. Konularına, tarzlarına ve üsluplarına göre klasik deneme eleştirel deneme tarihi deneme portre deneme kent denemesi nekroloji deneme güncel deneme mesleki deneme fantezi deneme gibi türleri vardır. Bu türlerin hepsinde de merkezde insan bulunur. İlgili Makaleler Daha Bilgi Bankası Daha Fazla İlgili Makaleyi Yükle Köpek, Horoz ve Tilki/Ezop Masalları Köpek, horoz ve tilki… Ezop Masalları… Aisopos Masalları… Ders veren masallar… Çocu… “Yaz Okulu” Perşembe Günü Bitiyor “Yaz Okulu” perşembe günü bitiyor… Dr. Korhan Altunyay’ın yönetimi… Şiir Nedir? İmge ile Şiir Arasındaki İlişki Şiir nedir? İmge ile şiir arasındaki ilişki… Şiir sanatı… Şiirin özellikleri&… Daha Fazla Yükle Edebiyat Çocuk Şiir Nedir? İmge ile Şiir Arasındaki İlişki Şiir nedir? İmge ile şiir arasındaki ilişki… Şiir sanatı… Şiirin özellikleri&… Hikaye Okuma ile Neler Kazanırız? Hikaye okuma ile neler kazanırız? Öykü okuma… Öykü okumanın önemi… Öykücülük&… İlk Romanlar… İlk Türk Romanları İlk romanlar… İlk Türk romanları… Roman… Romancılık… İlk yazarlar&… Daha Fazla Yükle Bilgi Bankası Yoruma kapalı. İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR Köpek, Horoz ve Tilki/Ezop Masalları Köpek, horoz ve tilki… Ezop Masalları… Aisopos Masalları… Ders veren masallar… Çocu… ÖRNEK 1 Anadolu Ezgisinden “Anadolu’ya Armağanımız Yaylalar Sen yağmur ol ben bulut Yaylada buluşalım. Anadolu, senin üzerindeki buluşumuzdu yaylaların. Bizim güzellik duygumuzun buluşu olarak sana yayaları biz armağan ettik. Bizden önce bazı dinlerin tapmaklarının kurulduğu tepelerinden söz edilir. Orada kâhinler gelecekle ilgili bilgiler vermeye çalışırdı. Bu ümit ve korku tacirlerinin dağlarda aradıkları yalnızca gelecekle ilgili bazı sırları anlamaktı. Yükseklik yalnız onların ruhundaki geleceği bilerek insanlara pazarlama isteğini kabartıyordu. Korkularını gidermek, dertlerine bir çözüm yolu bulmak ve gelecekle ilgili bilgi almak dışında dorukları sevdikleri için dağlara çıkan başka bir toplum yaşamadı senin bağrında. Oysa biz, çok eskiden beri atalarımızın ruhlarının Tanrıya daha yakın olmasını isteriz. Yüksek dağ yamaçlarını gördüğümüz zaman, bu yükseklik ve heybet karşısında şapkamızı çıkarırdık. Çünkü gökyüzünün gizemli derinliği bu tepelerin üzerindeydi ve buna insanoğlu ancak şapka çıkarabilirdi. Ama biz, galiba bütün başı dumanlı dağlarımızı “Sonsuzluğa kalkacak gökyüzünde demirli bir gemi gibi” gördük. Bir tek özlemimiz vardır Sonsuzluğun kapısını tutmak ve yükselmek… Çünkü bir yerlerden kopup düşüşümüzün izleri ta iliklerimize kadar işlemişti. Yaylalar sonsuzluğa açılan yolun kapılarıydı. Kır çiçeklerinin bin bir çeşit kokusunu, çimenlerin taze ve yeşilin değişik tonlarında yamaçlara yayılmış güzelliklerini hep yüksek yerlerde bulduk ve ona yayla adını verdik. Dağlar bize insan ayağı basmamış diri güzelliklerini sundu ve biz diri güzelliklerin özlemiyle yanıyorduk. Yaylalar bizi serinletti. Otun en tazesiyle beslenen kekik kokulu hayvanlarımızın sütünü içtik. Doğrusu dağlar bizim dostumuz, yaylalar otağımızdı. Bu yaylaların bin bir çeşit güzelliklerini taşıyan dağlar bizim dostumuzdur. Yeri gelir ona kızarız. Yeri gelir ona sırtımızı dayarız. Yaylalar bizim bu topraklarda kalışımızın gizlerini taşır. Çünkü Anadolu topraklarının denizden gelen buğulara karşı direnci yoktur. Fakat o buğular bir tek yaylalara çıkamaz. Çünkü dağların başı dumanlıdır. Çünkü dağlar bizim dağımız, dert ortağımızdır. İç Anadolu’nun kavurucu sıcaklarında yaylalarımızdaki yatırlarımız, bizi bir sedir ağacının gölgesinden çağırdı. Ve biz gittik, üzerine geceleri nur indiğine inandığımız bu dağ yamaçlarında, sıcağın yok edici etkisinden korunduk. Bu dingin ve siyahi lacivert gökyüzünde sonsuzluğun öteki yüzünü gördük. Bu öteki yüzü evrenin gizli bestesini söyledi bize. Bizim yaylalara çıkışımızda sonsuzluğu izlemenin ruhumuzda doğurduğu doyumsuz zevk yatar. Tanrı’yı ve Tanrı’nın birliğini, yıldızları avucumuzda gibi bulduğumuz yayla gecelerinde anladık. Bu ne zamandı bilmiyoruz. Çünkü bizim varoluşumuz kadar eski bir olaydı. Yaylalarda, bataklıklarla iç içe olan bölgelerde yazın oluşan sivrisineklerin yaydığı sıtma mikrobuna karşı doğal bir korunma oluşturduk. Çünkü sert yayla rüzgârları sivrisineklerin düşmanıydı. Serin yayla geceleri sivrisinekleri yaşatmazdı. Bunu Anadolu’ya biz öğrettik. Bizden önceki toplumları yüz yıl içinde yok eden bu salgını nasıl dize getireceğimizi gösterdik. Terin oluşturduğu sıcağın, rutubetin insan kemiklerini bile çürüttüğü boğucu yaz sıcaklarının etkisine karşı durmanın yollarını bu dağ yamaçlarındaki yaylalarla bulduk. Bizden önceki toplumların tanrılara bıraktıkları yüce dağ başında bulutlarla, sert ve yakıcı rüzgârlarla arkadaş olmanın zevkini, tanrı taslaklarının elinden alarak insanların emrine verdik. Kazdağları’nda, Bozdoğan yaylasında, Sorkun’da, bin bir çiçeğe yaylalar gibi ad verdik. Yalnız yıldızların aydınlattığı gece yanlarında Samanyolu üzerinde insanların yürüyebileceğini biliyorduk, Anadolu yaylalarında bunu bir kere daha yaşadık. Külek Boğazının en güzel bölgesine kurduk yaylalarımızı. Yazları Adana cehenneminden, İskenderun cehenneminden Tekir ve Belen yaylalarına çekildik. Anadolu’da nerede bir yayla varsa adı Türkçe’dir. Çiçeği Türkçe’dir. Suyu Türkçe, pınarı Türkçe’dir. Yayla içimizde depreşir bir özlemdir. Bir tutkudur ve onu içimizden söküp atamayız. Çünkü o bizimle var ve var olmaya devam edecek. Bütün basın ve yayın kurumlarının hep birlikte bizi deniz kıyılarına çekme çabalarına karşı, insanımızın gittikçe artan bir istekle yaylalara çıkması işte bundandır. Yaylalar Anadolu’da oluşturacağımız bizim, bize özgü toplum düzeninin nirengi noktalarından biridir. O yeniden bizi buldu. Biz de ona yeniden kavuştuk. Anadolu’da yaylalarını yeniçağda yeniden yaşamalıyız. Her ilde bir yaylamız vardı; Şimdi de olacak. Her yayla zamanı gelişinde yerimizden kalkalım ve yaylalara taşınalım. Bu yılda iki kere yapılan değişim, bizim dinamizmimizin kaynağıdır. Yerimizden kalkalım, ciğerlerimizi oksijen ve kekik kokusu kaplı yayla havasıyla dolduralım. Hücrelerine kadar bütün bedenimizi temizleyelim. Daha renkli, daha değişik, daha temiz. Her şeyimizi iki ayrı dünyaya ayıralım. Yaz sıcaklarında yaylalar, kış soğuklarında kentler. Belki yaşadığımız hayatın monotonluğuna böyle direnebiliriz. Yaylalarımız bizim sayfiyelerimiz olsun, sağlık merkezlerimiz olsun, kendimizi yenilediğimiz, dinçleştiğimiz yörelerimiz olsun. Bugün 21. yüzyıla giren toplumumuza omuz veren aydınlarımızın bunu görmeleri gerekir. Dünyada tahrip edilen ve yok edilen doğaya karşı durabilmenin ipuçları yaylalarımızdır. Kirlerin, kimyasal atıkların ovalara, vadilere su yataklarına akarak düzlükleri kapladığı dünyamızda, bizi pisliklerden koyacak yaylalarımızdır. Onları aydınlar olarak yeniden keşfetmeliyiz. Yaylarımız bizim güvenliğimizdir. Çünkü onlar düzlükleri tutar. Yayları tutanlar düzlükleri de tutar. Yaylalar bizim sağlığımızdır. Çünkü güneşin, rutubetin, çevre kirliliğinin oluşturduğu sağlık problemlerinden kurtarır. Yaylalar bizim güzelliğimizde. Çünkü el değmemiş güzelliklerin yeşerdiği, canlandığı ve estiği bölgelerdir. Yaylalarda yeni güzellikler bulmak için de Anadolu’nun yakın geçmişine yönelmeliyiz. Çünkü yayla çiçeği kokuşlu sevgililerin, elif elif koktukları güzelliklerin oluştuğu gözelerdir yaylalarımız. Her birimizin yüreğinde bir gurbet duygusu oluşursa, onda varoluşumuzun anısı yaşıyor demektir. Ve o insanoğlunun gönlünü ve beynini kemiren, gökyüzünün derinliklerine tırmandıran bir tutku olmuştur, insanoğlunun gönlü biraz divanedir. Gezer durur. Onu eğlemenin yolu Anadolu’da geçmişte içten içe söylediğimiz yayla türkülerimizdir “Yörük de yaylasında yaylayamadım Divane gönlümü eyleyemedim.” Aydınlarımız, artık yaylalarında yaylamalıdır. Kendilerine çizdikleri kuytu ve izbe meyhanelerdeki sigara dumanına karışmış entel dedikodularından kurtulmanın yolu budur. Çünkü dedikodular yüksek sanat duygularını körelten, ilkel merak ve kıskançlık duygularından beslenir. Yazları sıcak ve nemli Akdeniz gecelerinin insanın ruhunu ve tenini kemirdiğini, ilkel cinsellik dürtülerinin yaratıcı sanat yeteneklerini körelttiğini bilmelidirler. Barlar, ışıklı caddeler, içki, kadın ve henüz açığa çıkmamış birçok sapkın duygularla Akdeniz sahillerine bağlı kalanların, sanat edebiyat ürünleri veremediklerini bilmelidirler. Aydınlarımız bunu düşünmelidirler. Hem kendileri için, hem içinde yaşadıkları toplum için. Yaylalarımıza dayalı daha güzel, daha temiz bir dünyayı oluşturup, karşısında sorumluluk duygusu taşıyarak durduğumuz insanımıza, daha güzel, daha sağlıklı bir geleceğin ipuçlarını vermeliyiz. Sanat dokusunun gençleşmesi ve diri kalması için de yüksek dağ yamaçlarına ihtiyaç var. Çünkü monotonluklar, güzellikleri yok eden bıkkınlıklardır. Bu bıkkınlığın ilacı ise teknolojinin getirdikleri ile doğanın güzelliklerini kaynaştırmaktır. Bu toprakların geçmişi bu topraklardaki yok oluşu anlattığı gibi, binlerce yıl yaşamanın yollarını da göstermektedir. Bize düşen görev, bunları bulmak ve yılmadan toplumumuza taşımak, göstermek, yaymak ve yaşatmaya çalışmaktır. Elbette bu bütün aydınların görevidir. Ancak önce edebiyatçılara düşer.” Alemdar YALÇIN ÖRNEK 2 Tuncay Terzihanesi’nden “Merdiven 40’a Dayanır! Merdiven bir kurtarıcıdır her şeyden önce. öyle olmasaydı, üstünde merdiven taşıyan kırmızı renkli arabalara, trafikte geçiş önceliği tanınır mıydı? Harfler ile çıkarız sözcüklerin katına. Oradan da tümcelere… Bu yüzdendir ki, bir merdiven görünümündedir, “Harf” sözcünün ilk harfi. Bir oyun alanıdır merdiven. Efendim, basamakları geniş olanlar için bu düşüncemin doğru olduğunu mu söylüyorsunuz!?. Ama ben, basamaktan değil, tırabzandan söz etmek istiyorum. Tırabzan ki, kaydırağıdır, annelerinin oyun parkına götürmedikleri çocukların… Ve tahta bir merdiven kızak oluverir çocukların altında, karlı bir kış gününde. Tırabzandan kayan çocuk neşe içinde gülümserken, yanından hızla geçtiği adam, üç-dört basamakta bir durmakta ve soluklanmaktadır. Ne de olsa çocuk, merdiven dayamamıştır yaşlılığa. Merdiven dayamak!.. Bir insanın yaşı sorulduğunda yanıt olarak kullanılır bu deyim “Ellisine merdiven dayadım”. .. Yirmisine merdiven dayadım, denmez oysa. Ya da otuzuna!.. Kırk!.. Evet kırk yaştır, merdiven dayamak deyiminin kullanıldığı alt sınır. Türkçe deyimlerin güzelliğine borçlu olduğumuz şiirlerden biri de, Ahmet Haşim’in “Merdiven” adlı şiiridir Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak… Son basamağında ölüme çıkılan tek merdiven idam sehpasınınkidir. Amerika’nın Leavenvvorth hapishanesindeki bir mahkûm, kaldığı tek kişilik hücrenin penceresinden kendisi için kurulan idam sehpasının yapılışını seyreder. Marangozun birkaç basamaklı merdivenin tırabzanını büyük bir itina ile zımparaladığını görünce de sorar “Bunu neden yapıyorsun?”… Marangoz alaycı bir şekilde gülümser “Eline kıymık batmasın diye”… Annesinin çabası sonucu Cumhurbaşkanı tarafından idamdan kurtulan mahkûmun adı Robert Stroud’dur. Ama siz onu “Alcatraz Kuşçusu” olarak tanırsınız. Merdivenli sokakları olan kentleri severim. Çocukluğum Trabzon’un “Merdivenli Sokağı”r\öa geçti ne de olsa. Ne de güzel sokak adları var İstanbul’un Merdiven Sokağı, Merdiven Yokuşu, Merdivenli Bayır, Merdivenli Çeşme, Merdivenli Hamam Çıkmazı… Kocaman bir kasabaya dönüşen İstanbul’un “Merdivenköy”ü bile var. Ama eski istanbul kartpostallarında gördüğümüz Yüksekkaldırım’ın basamakları, dar bir şerit hâlinde, otomobillere açılan yolun iki yanına sıkışıp kalmıştır… Rıfat İlgaz, çantası dolu olarak Yüksekkaldırım’ı çıkan Postacı llhami Efendiyi anlatır “Bu Merdivenlerden”adlı şiirinde Bir düşün, ne demiş Haşim Amcan, Vermiş de tatar böreğini gövdeye, Ağır ağır çıkacaksın demiş, bu merdivenlerden, Böyle soluk soluğa değil! Rıfat Hoca’nın, dizelerinde Ahmet Haşim’i alaya aldığı şiirin yanı sıra, irlandalı yazar Bernard Shaw’un da, Hollywood filmlerini eleştirirken merdiven kullandığı görülür “Hollyvvood’da bir filmin yüzde doksan beşi,merdivenlere tırmanıp inmekten ya da arabalara girip çıkmaktan oluşuyor. Oyunlarım, onların çok ilgi duyduğu merdivenlerde geçmiyor. Böyle olunca da, sinema sanatından anlamadığım söyleniyor.” Merdiven çıkarken bir başkasının önüne geçmek uğursuzluktur. Merdiven altından geçmeye kalkışmak da öyle!.. Bunun nedeni, merdivenlerin Tanrılara uzanan yollar olduğu inancıdır. Bu inançlar günümüzde varlıklarını sürdürseler de, basamakların tahtadan yapılması inancı terk edilmiştir. Demirden basamak yapılmaz. Tanrılar, yeraltından maden çalan insanlara kızabilir ne de olsa!.. “Maazallah”deyip, kulağımızı çekerek tahtaya vurmalı üç kere. Ne asansör, ne “yürüyeniileri pabucunu dama atabilmiştir merdivenin!.. Daha doğrusu atmıştır da, o kendisini duvara dayayıp çıkıp almıştır her seferinde. Merdiven güvenilir dostlarından biridir insanlığın. Başımızın sıkıştığı anda yardımımıza koşar merdiven. Unutmayın, binalarda “Yangın asansörü” değil, “Yangın Merdiveni” vardır!.. Bu yazının sonuna da Sunay Akın’ın şu dizeleri ne de yakışır Ah! Şu benim şair yalnızlığım bir yangın merdiveni gibidir umut apartmanının arkasında pas tutarken yüreğim ayakta duruyorum yıkılmadan çocukların kayacağı bir tırabzanım olmasa da” Sunay AKIN ÖRNEK 3 Eşekler, İkindiler, Yetişimler’den “Sessizlikten Gürültü – Patırtı İçine Yalnızlık sonrası gürültü-patırtı içinde yuvarlanıp giderken, aklıma gelip de dilimin ucundan dökülen olumlu yönelimler, keşke artık hep gerçekleştirdiğim, birlikte gerçekleştirebileceğimiz şeyler olsa! Nasıl olduysa oldu, hangibirini anabilirsin, kimbilir neler ardından, kaşla göz arasında filozofların “metafizik” diye nitelediği öteler’e tırmanıvermişim günlerden birgün. Her şey yerinde, zamanında ama. Ipinucunu kaçırmadığım inancıyla işte o hepimizin gümbürtülü günübirlik yaşamındayım. Kat kat yapayalnız yalnızlıklardan sonra bana bambaşkaymışım gibi geliyor artık. Kırk yılda bir, börtü böcek dışında, hiçbir sesin, şamatanın duyulmadığı bir açık havada, dinç bir sevinç içime usul usul yayıldığı zamanlarda, ilerde, sen yokken de böylesi anlar yaşanacak, diye kendi kendime mırıldanırcasına düşündüğümde doğrusu kendimi tutamayıp birşeyler de çırpıştırıyorum. Sık sık yazılan yazılardan başka kıvamda şeyler bunlar. Sözüm ona kuşbakışı pek çok yapmacık söylevden bambaşka, şeyler. Değerbilirlerin dikkatinden kaçmayacağı sanısıyla belirtelim yalanın yanlışın alınıp satıldığı pazar yeri ortamında, kulak verilmesi gereken eylemler, söylemler bunlar. Gürültü-patırtının kesilmesinden sonradır ki işler nice özveriyle doğru-dürüst kotarılabiliyor. Hep böyle değil miydi zaten? Eski savaşlarda atlıların ardından gelen yaya güçlerin omuzlarındaydı savaş yükü. Acele edip günümüzde bu değişti diye kesip atmayalım. Bakıyorum da, şamatayla kabara kabara heryanımı saran olaylar ortamında, çoğun izlence taslağı olarak kalıyor gözlem ve özlemlerim. Ne çıkar ama insansız. Tarih boyunca hep böyle olmamış mıdır insan- toplum-devlet yaşamını gönlünce katkılandıramasa da, birinin tasarlayıp düşündüğü istenç, ola ki, başka birilerinin düşünme – eyleme esinlerini kımıldatabilir. Şu sıralar aklımı en çok kurcalayan şeyler mi? Özerin özeti yaşamın, insan-toplum-devlet odaklı sorun burgaçları…” Nermi UYGUR » “Deneme” sayfasına dön! Yorum Yap! Yazı Ayrıntıları... Yazdır! Bu Yazıyı Paylaşın! Deneme nedir sorusu deneme yazmak isteyen birçok kişinin merak ettiği sorulardan birisidir. Uzun bir zamandır Türk edebiyatında da geniş örnekleri bu türün ne olduğunu, özelliklerini ve örneklerini merak ediyorsanız yazımızı okuyabilirsiniz. Bu yazıda ne okuyacaksınız?1 Deneme nedir? Deneme nedir, ne değildir? Deneme nasıl ortaya çıkmıştır?2 Deneme özellikleri, deneme örnekleri ve Deneme Deneme Deneme Sürü Adamı-Peyami Bize Göre – Ahmet Kanunlar Üstüne – İnsan Bilgisi – Montaigne Deneme nedir? Edebiyat, neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir anlatı olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarihi kazılar ve arkeolojik araştırmalara bakıldığı zaman, tarihin birçok evresinde bir sanat biçimi olarak edebiyat bulunmaktadır. Büyük bir zaman diliminde ve günümüzde var olan edebiyat, kendi içinde birçok farklı tür ortaya çıkarmıştır. Bu türlerden birisi olan deneme ise son zamanlarda insanların ilgisini çeken türlerden birisi olmuş ve okunması gereken kitaplar arasına girmiştir. Deneme nedir, ne değildir? Deneme nedir sorusunun ana yanıtı hiç şüphesiz ki denemenin tanımıyla ortaya çıkacaktır. Türk Dil Kurumu TDK denemeyi, “Herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düzyazı türü” olarak tanımlamıştır. Bu tanımdan hareket edersek, deneme bir kişinin herhangi bir konuda kendi duygu ve düşüncelerini yine kendine has bir dil ile yazılı olarak anlatmasıdır diyebiliriz. Denemelerde en önemli faktör, samimi bir üslup kullanılması ve kesin yargılara varılmadan duygu ve düşüncelerin aktarılmasıdır. Basit bir anlatımla denemeyi unsurlarına ayıracak olursa, denemenin var olabilmesi için öncelikle bir düz yazı olması gerekmektedir. Daha sonra bu düz yazının, bir konuya sahip olması şarttır. Hemen ardından ise yazarın o konu hakkındaki duygu ve düşüncelerinin o yazının içerisinde olması gelmektedir. Bu nedenle, denemeyi deneme yapan en önemli unsur ise yazarın metni yazarken samimi bir dil kullanmasıdır. Deneme nasıl ortaya çıkmıştır? Bir edebi anlatı türü olan denemenin ortaya çıkış tarihi ile ilgili olarak somut bir veri yoktur. Ancak dünya edebiyatı incelendiği zaman, yaklaşık olarak beş yüz yıldan eski bir tarihe sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bunun temel nedeni ise, ortaya çıkan anlatı biçiminin deneme olarak tanımlanmasının başlangıcıdır. 16. yüzyılda yaşamış olan ünlü düşünür ve yazar Michel de Montaigne, çeşitli konular hakkında kaleme almış olduğu yazılardan oluşan eserine “Denemeler” Essais ismini vermiştir. Deneme türünün bu kitapla isim bulduğu kabul edilmektedir. Deneme özellikleri, deneme örnekleri ve temsilcileri Deneme türünü diğer edebiyat türlerinden ayıran bazı temel özellikler vardır. Aşağıdaki bölümlerde deneme türünün özellikleri, örnekleri ve temsilcilerini görebilirsiniz. Deneme özellikleri Denemenin kendi içerisinde birçok farklı özelliği bulunmaktadır. Bu temel özelliklerinden bazıları şunlardır Denemeler samimi bir üslupla yazılır. Denemelerde asla kesin hükümlere varılmaz. Denemelerde kişinin kendi duygu ve düşünleri ön plandadır. Denemeler düşünce yazılarıdır ancak makaleler kadar bilimsel verilere yer verilmez. Toplumsal konular, dini konular, aşk, felsefe, siyaset gibi genellikle insanı ilgilendiren konulara yer verilir. Konu seçerken herhangi bir sınırlama söz konusu değildir. Başkalarının düşünceleri kesin dille reddedilmez; saygılı bir şekilde eleştirilebilir. Genellikle düşündürücü, bilgi verici ve yorum yapmaya yardımcı olan metinlerdir. Denemelerde konuların pekiştirilmesi için başka kişilerin özdeyişlerine ya da fikirlerine yer verilir. Deneme yazarı, kendi hayat tecrübelerinden de bahsederek fikirlerini pekiştirebilir. Düşünceler aktarılırken şahsi düşünce olduğunun altı çizilir, asla okuru ikna etmeye yönelik cümlelere yer verilmez. Deneme temsilcileri Dünya ve Türk edebiyatında deneme türünde yazılar kaleme almış birçok yazar bulunmaktadır. Türk edebiyatı örnekleri ağırlıklı olarak Cumhuriyet sonrasındadır. Türk ve dünya edebiyatından deneme temsilcilerinden bazıları şu şekildedir Dünya edebiyatındaki temsilcileri Michel de Montaigne Francis Bacon Andre Gide Miguel Dunamuno Maria Rilke Charles Lamb Joseph Addison Ralph Waldo Emerson Edgar Allan Poe Hippolyte Taine Türk edebiyatındaki temsilcileri Ahmet Haşim Ahmet Rasim Refik Halit Karay Falih Rıfkı Atay Suut Kemal Yetkin Sabahattin Eyüpoğlu Nurullah Ataç Cemil Meriç Vedat Günyol Enis Batur Deneme örnekleri Sürü Adamı-Peyami Safa Bir adam vardır ki, hiçbir düşüncesinde, hiçbir hareketinde “kendi kendisi” olamaz. Ne düşünse, ne yapsa, ne söylese kendini değil, men­sup olduğu sosyeteyi, ırkı, muhiti ve dışarıdan aldığı telkinleri dile getirir. Kendiliğinden hiçbir şey bulmamıştır. Başka birinin sisteminden aldığı fi­kirleri ve akideleri o sistemin sahibinden daha softaca müdafaa eder. İra­desi de böyle dışarıdan gelme, yanaşma, iğreti bir hareket mihrakıdır. Bil­mez ki, asıl kendi kendisi, kendi içi, sonsuz imkânların, keşfedemediği için körleşen ve tıkanan istidatların tükenmez hazinesidir. Örneğini ken­dinde değil, hep dışarıda aradığı bir muayyen bir fikre, bir akideye başka­sının kurduğu sisteme bağlanır, kalır. Artık ölünceye kadar hiçbir hayatın her şeyi her gün değiştiği hâlde o, sakallı feylesofundan yahut iktisatçı şeyhinden bellediği hiç değişmeyen birkaç âyet içinde kalmaya mahkûm, ilerlediğini sanarak yerinde sayacaktır. İçinde hep sürü insiyaktan teptiği için, şahsiyetten mahrum, insana en uzak insandır bu. Bir ferttir, fakat şahıs değildir, çünkü onu teşhis için kendisine bakmaya hiç lüzum kalmaksızın, çömezi olduğu ideolojinin, içinde uyuştuğu telkin âleminin firmasını bilmek, onu iptonize eden sakal­lının adını öğrenmek yetişir. Bu sürü adamlarının yüz bin tanesi bir tek şahsa muadil değildir. Nüfusunu gerçekten artırmak isteyen bir memleket, bunların sayısını azaltmakla işe başlamalı ve fertlerden değil, şahıslardan mürekkep bir sosyete kurmanın yoluna bakmalıdır. Bize Göre – Ahmet Haşim Nereden geldiği ve nasıl başladığı meçhul bir kürk modası, İstanbul’un hemen bütün kadın tabakalarına yayıldı. Bu moda, dedelerimizin ve ninelerimizin bildiğimiz kürkünü çevirip sırta geçirmek ve kurt veya goril gibi, iri cüsseli bir hayvana benzemek tuhaflığından ibarettir. Bu moda, o kadar yayılmış ki, şimdi kastor mantosu olmayan hanımın, hiç olmazsa kedi veya fare derisinden bir kürkü olması gerekiyor. Tırnaklarını uzatıp sivriten ve vücudunu baştan başa tüylü göstermek isteyen kadın, belli ki insandan başka bir hayvana benzemek için uğraşıyor. Kadınlarda bu insan şeklinden uzaklaşma meylinin sebepleri ne olsa gerek? Kanunlar Üstüne – Montaigne Kanunlar doğru oldukları için değil, kanun oldukları için yürürlükte kalırlar. Kendilerini dinletmeleri akıl dışı bir güçten gelir, başka bir şeyden değil. Mistik olmak işlerine gelir. Kanunları koyanlar da çok kez budala, ya da eşitlik korkusuyla haksızlığa düşen kimselerdir. Nasıl olursa olsunlar, insandırlar nihayet, her yaptıkları şey ister istemez sudan ve değişkendir. Kanunlardan daha çok, daha ağır, daha geniş haksızlıklara yol açan ne vardır? İnsan Bilgisi – Montaigne Alçakgönüllülüğün başka bir çeşidi vardır ki kendini yüksek görmekten gelir. Birçok şeylerde bilgisizliğimizi kabul ederiz, akıl erdiremediğimiz taraflar olduğunu edebimizle açığa vururuz. İsteriz ki bizi dürüst, namuslu adam bilsinler ve başka şeyleri bildiğimizi ileri sürdüğümüz zaman inansınlar bize. Anlaşılmaz şeyleri, mucizeleri uzakta aramaya ne lüzum var, her gün gördüğümüz şeyler arasında öyle anlaşılmaz gariplikler var ki mucizeler oyuncak kalır onların yanında. Bizi dünyaya getiren tohum, o bir damla akıt ne müthiş şeydir. İçinde babamızın yalnız beden biçimi değil, duyguları, düşünceleri, eğilimleri bile var. Bu bir damla su bunca halleri neresinde saklıyor? Not Görseller Freepik sitesinden açık lisans olarak alınmıştır. Deneme örnekleri bir edebi tür olarak çoğu zaman kabul edilmez ve normal bir yazın türü olarak ifade edilir. Bu makalemizde deneme nedir, deneme özellikleri, deneme yazarları ve kısa deneme örnekleri konularından bahsedeceğiz. Deneme Nedir? Bir yazarın, herhangi bir konuda ki öz düşüncelerini yansıttığı ama yansıtırken okuyucuya bunu dayatma gibi bir düşüncesinin ve amacının olmadığı yazılara Deneme denir. Deneme yazarı, bir konuyu derinlemesine incelemek ve o konu ile ilgili kişisel görüşlerini ifade etmek üzere yazıyı kaleme alır. Kişisel bilgilerini genellikle basma kalıp ifadeler ile değil, bilimsel veriler ile destekleme amacı güder. Ve bu da genellikle dipnotlar ile desteklenir. Ama bilimsel verilerden yararlanmasına rağmen, deneme yazarı bunu karşıdakine kabul ettirmek zorunda kendini hissetmez. Ve bu da onun içtenliğine bağlı olarak okuyucular tarafından zaten değerlendirilir. Deneme türü, diğer türler arasında en zor olanıdır. Bu yüzden bu yazın türünün özelliklerinden bahsetmek istiyoruz. Deneme Türünün Özellikleri Nelerdir? 1- Deneme türünde yazar bir konu ile ilgili fikirlerini detaya girmeden okuyucu ile paylaşır. Ama konuyu derinlemesine incelemek üzere o konuyu ele alır. Ve o konu etrafında çeşitli örneklemeler yaparak denemesini biçimlendirmeye çalışır. 2- Deneme türünde yazar, öğretici anlatım türüne başvurur. Ve bir konu ile ilgili bilgiler vererek okuyucuları o konu hakkında bilgilendirmeye çalışır. 3- Denemede konu özgürce seçilir ve genellikle yazar o konuyu gündemden seçer. Mesela, politik bir konu ile ilgili fikirlerini sunmak için siyasi bir konuyu ve bu konunun aktörlerini seçebilir. Kendi fikirlerini bazı argümanları kullanarak ispat etmek ister Ama buna mecbur değildir. 4- Denemenin en önemli özelliklerinden biri de yazıyı yazarken, kendi kendisi ile konuşuyormuş havasında yazı yazar. Arada hiç kimsenin olmadığını ve kendisini bir okuyucusunun yerine koyuyormuş gibi yazar. 5- Deneme türünde yazar, dili oldukça akıcı ve saf şekilde kullanmaya çalışır. Abartılı ve ekstra kelime ya da cümle kullanmamaya özen gösterir. Toplumun her kesiminin anlayacağı dili kullanır. 6- Yazar deneme yazısı yazarken farklı düşüncelere saygı gösterir. Bunu dilerse yazısında kaynak göstererek ya da tanık göstererek de aktarabilir. 7- Deneme yazarı ele aldığı konuyu tüm samimiyeti ve içtenliği ile okuyucuya aktarır. 8- Deneme yazarı konu sonunda ele aldığı konuyu bir yargıya ya da sonuca bağlamak zorunda değildir. Bunu yapmak yerine son cümleyi; “Peki ya siz ne düşünürdünüz?” ya da “Peki ya siz bu durumda ne yapardınız?” türünden sorular ile bitirir ve topu okuyucuya atar. 9- Denemeler günübirlik yazılardır ve sadece o anı ya da o zaman dilimini etkileyen konuları ele alır. 10- Denemede hayali yaklaşımlar da söz konusu olabilir. Yani tamamı ile soyut düşünce ve fikirler de belirtilebilir! Dünya Edebiyatında Deneme Dünya Edebiyatında Deneme’nin ilk yazılı örnekleri, ”deneme” sözcüğünün bile ortaya çıkmadığı eski Latin ve Yunan ve edebiyatlarında görülmektedir. Örneğin, Eflatun’ un ”Diyaloglar”, Cicero’nun ”Kimi Eserleridir”, Epiktetos’un ”Sohbetler”. Seneca’nın ise çoğu eserlerinde de denemeler bulunmaktadır. Geçmişten günümüze bakıldığında bugün anlamdaki denemenin kurucusu 16. yüzyıl Fransız yazarı Michel de Montaigne’dir 1533-1592. Denemenin türünün ilk yazılı örneklerini veren Montaigne, yazdığı metinlerin deneyimlerinin iletilmesine yönelik ve kişisel düşünce ve edebî parçalar olduğunu vurgulamak için ”deneme essai” ismini kullanmıştır. Bu arada çok ünlü İngiliz yazar Charles Lamb ve Francis Bacon 1561-1626 da bu türde eserlere yer vermiş ve bu türü geliştirmiştir. Fransız edebiyatında Alain Andre Gide 1869-1951 ve İspanyol edebiyatında ise Miguel Dunamuno, Alman edebiyatında R. Maria Rilke sanatçılar da bu türdeki yazılı eserleriyle ünlenmiştir. Türk Edebiyatında Deneme Türk Edebiyatında Deneme türü, Türk edebiyatına Tanzimat’tan sonra Batı’nın da etkisiyle girmiştir. Deneme çok daha önceleri olmak üzere , ”Tecrübe-i Kalemiyye kalem tecrübesi” ,”Musahabe” gibi isimler ile adlandırılmıştır. İlk özel gazete Tercümân-ı Ahvâl 1860’da yayına girmesinden sonra itibaren gazetelerde çıkan farklı yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için anlatım, yaklaşım ve dil, bakımından farklı alt yapı oluşturulmuştur. Türk edebiyatında ilk deneme kitapları şunlardır; Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat 1933, Bayrak 1970, Niçin Kurtulmak 1953, Çile 1955, İnanç 1965, Pazar Konuşmaları 1966, Kurtuluş 1966, Mahmut Sadık’ın Takvimden Yapraklar 1912; Ahmet Haşimin Bize Göre 1928, Gurebahanei Laklakan 1928; Refik Halit Karayın Bir Avuç Saçma 1939, Tanrıya Şikâyet 1944;Bir İçim Su 1931, İlk Adım 1941, Üç Nesil Üç Hayat 1943, Makyajlı Kadın 1943, Ahmet Haşimin Eşkâl-i Zaman 1918 ve pek çok yazısı; gibi Kısa Deneme Örnekleri Bakıldığında deneme örnekleri elbette kısa olmaktadır. Tabi ki uzun denemeler de yazılabilir. Bu arada farklı ve tüm konularda deneme yazılabilir, bu konuda bir sınır yoktur. Gündüz Vassafın Cehenneme Övgü, adlı deneme kitabı örnek gösterilebilir. Deneme yazısı örnekleri yazılabilir daha fazla oluşturulabilir ama daha fazla olmadan kısa deneme örneği ile bitiriyoruz. Montaigne – Denemeler, Babalar Ve Çocuklar Çocukların babalarına karşı duydukları saygıdır. Duygu ve düşünce olarak karşılıklı beslenen dostluk onlar arasında kurulamaz. Dünyaları çok ayrıdır, çünkü üstelik bu dostlukları da pekiştirir. Babalar bütün düşüncelerini çocuklarıyla konuşamazlar, onlarla sırlarını paylaşmazlar, dostluğun en önemli amaçlarından biri de birbirlerini uyarmalar, akıl vermeleri çocukların da babalarına yapabilecek şeyler değildir. Kimi toplumlarda çocukların babaları, babaların çocukları zorda bırakma durumu mevcuttur. Çocuklar ile babalar arasında doğuştan bağları hor gören filozoflarda mevcuttur. Mesela, Aristippos bunlardan sadece bir tanesidir. Kendi kanından ve kendi canından olan çocuklarını nasıl sevmediği söylenince. Aristippos demiş ki Yere tükürmüş, bu tükürük de benden çıktı, pislik şeylerde benden çıkıyor demiş. Plutarkhos’un kardeşini biri ile barıştırmak istediğinde şöyle söyler Aynı karından olduğumuzdan dolayı kardeşimin benim için büyük önemi yok der. Babalar ve çocukları farklı mizaçlar da olabilirler, kardeşlerde aynı. Montaigne – Denemeler, İnsan Bilgisi Alçakgönüllülüğün başka bir çeşidi vardır ki kendini yüksek görmekten gelir. Birçok şeylerde bilgisizliğimizi kabul ederiz, akıl erdiremediğimiz taraflar olduğunu edebimizle açığa vururuz. İsteriz ki bizi dürüst, namuslu adam bilsinler ve başka şeyleri bildiğimizi ileri sürdüğümüz zaman inansınlar bize. Anlaşılmaz şeyleri, mucizeleri uzakta aramaya ne lüzum var, her gün gördüğümüz şeyler arasında öyle anlaşılmaz gariplikler var ki mucizeler oyuncak kalır onların yanında. Bizi dünyaya getiren tohum, o bir damla akıt ne müthiş şeydir. İçinde babamızın yalnız beden biçimi değil, duyguları, düşünceleri, eğilimleri bile var. Bu bir damla su bunca halleri neresinde saklıyor? Montaigne – Denemeler, Kanunlar Üstüne Kanunlar doğru oldukları için değil, kanun oldukları için yürürlükte kalırlar. Kendilerini dinletmeleri akıl dışı bir güçten gelir, başka bir şeyden değil. Mistik olmak işlerine gelir. Kanunları koyanlar da çok kez budala, ya da eşitlik korkusuyla haksızlığa düşen kimselerdir. Nasıl olursa olsunlar, insandırlar nihayet, her yaptıkları şey ister istemez sudan ve değişkendir. Kanunlardan daha çok, daha ağır, daha geniş haksızlıklara yol açan ne vardır? Nurullah Ataç – Dilimiz Üzerine Dilimiz, konuşma dilimizden çok, yazı dilimiz yıllardan beri, yüzyılı aşkın bir zaman ile durmadan değişiyor. Değişmesini bir dileyen oldu bir buyuran oldu diye değil, değişmesi gerektiği için değiştirmek zorunda olduğumuzdan içimizden duyduğumuz için değişiyor. Elimizdeki dille dünden kalan dille istediğimizi söyleyemediğimiz istediğimiz gibi söyleyemediğimiz için değişiyor. Bu değişme bir bakıyorsunuz hızlanıyor çok kimseleri şaşırtacak başlarını döndürecek kadar hızlanıyor, bir bakıyorsunuz ağırlaşıyor artık duracak sanıyorsunuz. Ama durmuyor. Durdurmak kimsenin elinde değil, durdura bilsek çoktan durduracaktık. Yazarlarımızın çoğu başlangıçtan beri bu değişmeye sinirleniyor, bu değişmeyi istemiyor. Kimi öfkelenip bağırıyor. Sonra öfkelenen de eğlenip alay edeni de değişmeye uyuyor, dilini değiştiriyor bir gün önce istemediği yeni dille yazıyor. Türkçe’de yazı dilimizden Arap dilinin Fars dilinin kurallarına göre kurulmuş isim sıfat takımlarının nasıl kaldırıldığını bir düşünün. Yazarlarımız en ünlü yazarlarımız karşı koymak için neler yapmadılar! “Terkipler kalkarsa Türkçe yazı yazılamaz. Dilimiz çirkinleşir. ” dediler. Ahmet Haşim – Bize Göre Kürk Nereden geldiği ve nasıl başladığı meçhul bir kürk modası, İstanbul’un hemen bütün kadın tabakalarına yayıldı. Bu moda, dedelerimizin ve ninelerimizin bildiğimiz kürkünü çevirip sırta geçirmek ve kurt veya goril gibi, iri cüsseli bir hayvana benzemek tuhaflığından ibarettir. Bu moda, o kadar yayılmış ki, şimdi kastor mantosu olmayan hanımın, hiç olmazsa kedi veya fare derisinden bir kürkü olması gerekiyor. Tırnaklarını uzatıp sivriten ve vücudunu baştan başa tüylü göstermek isteyen kadın, belli ki insandan başka bir hayvana benzemek için uğraşıyor. Kadınlarda bu insan şeklinden uzaklaşma meylinin sebepleri ne olsa gerek? Ahmet Haşim Frankfurt Seyahatnamesi Kımıldamayan Işıklar Seyahat ne kadar rahat ve eğlenceli olursa olsun yine için için, anlaşılmaz bir endişe tohumu taşır. En iptidai ve ağır kervan yürüyüşlerinden en süslü ekspres ve tantanalı vapur seyahatlerine kadar yolculuğun bütün çeşitlerini denedim, hepsinde de aynı gizli acının içimi ısırdığını duydum. Akşam yolculuğun en keskin duygu saatidir. Yolcu üzerinde karanlığın bu tesiri nereden geliyor? Uzaklardan, insanlığın ta ilk hayvani gecelerinin hatıralarından. Gece korku vaktidir. Göz artık vazifesini yapamadığı için yanlış şeyler görmeye başlar. Her gölge oyunu, her ot titreyişi, her yaprak kımıldayışı bir düşman hissini verir. Sinirlerin diken diken olduğu bu karanlık saatlerde hayvanların birçoğu için toplanmaktan, tünemekten veya ine çekilip uzanmaktan ve yatmaktan başka yapacak bir iş yoktur. Elektriğin keşfine rağmen medeni şiir vahşi şiir gibi hala gece başlangıcının getirdiği hüzünden ve karanlığın uyandırdığı faciadan bahseder. Gecenin karanlıkları içinde seyyah nedir? İnine girmemiş, yolunu şaşırmış ve her an bir düşmanın pençesine av olmak tehlikesi karşısında kalmış titrek ve zavallı bir hayvandır. Vagonların çelik şangırtısı veya geminin gürültüsü içinde, esrarengiz bir talih işaretine doğru giden bir yolcu için sahilin her kımıldayan ışığı, yerlerini ve adetlerini değiştirmeye lüzum görmemiş makul insanın mesut bir toplanma noktasıdır. Yolcu o ışıklara baktıkça kendisini siyah rüzgarlar eline düşüren deliliğini düşünür ve uzaklarda bıraktığı ılık bir oda ile dost bir lambayı, içi sızlayarak, hatırlar.

denemelerde en çok çıkan konular